NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
18 - (2835) حدثنا
عثمان بن أبي
شيبة وإسحاق
بن إبراهيم - واللفظ
لعثمان - (قال
عثمان: حدثنا.
وقال إسحاق: أخبرنا)
جرير عن
الأعمش، عن
أبي سفيان، عن
جابر. قال:
سمعت
النبي صلى
الله عليه
وسلم يقول "إن
أهل الجنة
يأكلون فيها
ويشربون. ولا
يتفلون ولا يبولون
ولا يتغوطون
ولا يتمخطون".
قالوا: فما بال
الطعام؟ قال
"جشاء ورشح
كرشح المسك.
يلهمون التسبيح
والتحميد،
كما يلهمون
النفس".
[ش
(إن أهل الجنة
يأكلون فيها
ويشربون) مذهب
أهل السنة
وعامة
المسلمين أن
أهل الجنة يأكلون
فيها ويشربون.
يتنعمون بذلك
وبغيره من ملاذها
وأنواع
نعيمها. تنعما
دائما لا آخر
له ولا انقطاع
أبدا. وأن
تنعمهم بذلك
على هيئة تنعم
أهل الدنيا.
إلا ما بينهما
من التفاضل في
اللذة
والنفاسة
التي لا تشارك
نعيم الدنيا
إلا في
التسمية وأصل
الهيئة. وإلا
في أنهم لا
يبولون ولا
يتغوطون ولا
يتمخطون ولا
يبصقون. وقد
دلت دلائل
القرآن
والسنة، في
هذه الأحاديث
التي ذكرها
مسلم وغيره؛
أن نعيم الجنة
دائم لا
انقطاع له
أبدا. (ولا
يتفلون) بكسر
الفاء وضمها.
حكاهما
الجوهري
وغيره. أي لا
يبصقون].
{18}
Bize Osman b. Ebi Şeybe
ile İshak b. İbrahim rivayet ettiler. Lâfız Osman'ındır. (Osman: Haddesena;
İshak ise: Ahberana tâbirlerini kullandılar. Dedilerki): Bize Cerir, A'meş'den,
o da Ebu Süfyan'dan, o da Câbir'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş): Ben Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i:
«Şüphesiz ki,
cennetlikler orada yiyip-içerler, fakat tükürmezler; büyük-küçük abdest
bozmazlar ve burun atmazlar.» buyururken işittim. Ashab :
— O halde yenilen şey ne
olacak? diye sordular.
«Geğirmek ve misk
sızıntısı gibi ter! Kendilerine nefes ilham olunur gibi tesbih ve tahmid ilham
olunur.» buyurdu.
18-م - (2835) وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة وأبو
كريب. قالا:
حدثنا أبو
معاوية عن
الأعمش، بهذا
الإسناد، إلى
قوله "كرشح
المسك".
{M-18}
Bize Ebu Bekr b. Ebî
Şeybe ile Ebu Kureyb de rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Ebû Muaviye,
A'meş'den bu isnadla:
«Misk sızıntısı gibi...»
cümlesine kadar rivayet etti.
19 - (2835) وحدثني
الحسن بن علي
الحلواني
وحجاج بن الشاعر.
كلاهما عن أبي
عاصم. قال حسن:
حدثنا أبو عاصم
عن ابن جريج.
أخبرني أبو
الزبير؛ أنه
سمع جابر بن
عبدالله يقول:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "يأكل
أهل الجنة
فيها ويشربون.
ولا يتغوطون
ولا يمتخطون ولا
يبولون. ولكن
طعامهم ذاك
جشاء كرشح
المسك. يلهمون
التسبيح
والحمد، كما
يلهمون
النفس". قال
وفي حديث حجاج
"طعامهم ذاك".
[ش
(جشاء) هو تنفس
المعدة من
الامتلاء].
{19}
Bana Hasan b. Ali
El-Hulvânî ile Haccâc b. Şâir de ikisi birden Ebû Âsım'dan rivayet ettiler.
Hasan dediki: Bize Ebû Âsim, îbni Cüreyc'den rivayet etti. (Demişki): Bana
Ebû'z-Zübeyr haber verdi. Kendisi Câbir b. Abdillah'ı şunu söylerken işitmiş. Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
«Cennetlikler orada
yeyip-içerler ama büyük abdest bozmazlar; burun atmazlar, küçük abdest de
bozmazlar. Lâkin o yedikleri misk sızıntısı gibi bîr geğirti olur. Kendilerine
nefes almak ilham edildiği gibi, tesbih ve hamd ilham olunur.» buyurdular.
Müslim der ki :
Haccac'ın hadîsinde «zâke» yerine «zâlike» denilmiştir.
20 - (2835) وحدثني
سعيد بن يحيى
الأموي. حدثني
أبي. حدثنا
ابن جريج.
أخبرني أبو
الزبير عن
جابر، عن النبي
صلى الله عليه
وسلم. بمثله.
غير أنه قال
"ويلهمون
التسبيح
والتكبير،
كما يلهمون
النفس".
{20}
Bana Saîd b. Yahya
El-Ümevî de rivayet etti. (Dediki): Bana babam rivayet etti. (Dediki): Bize
İbni Cüreyc rivayet etti. (Dediki): Bana Ebû'z-Zübeyr, Câbir'den, o da Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu hadîsin mislini haber verdi. Şu
kadar var ki, o :
«Kendilerine nefes almak
ilham edildiği gibi, tesbih ve tekbirde ilham edilir.» demiştir.
İzah:
Ebû Hureyre rivayetini
Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya»'da tahric etmiştir.
Ehl-i Sünnet
vel-cemaatın mezhebine göre, cennetlikler cennetin hatır ve hayâle gelmeyen
nimetlerinden yiyip içerler. Muhtelif nimetlerden tıev'ilerine göre daimî
surette lezzet alırlar. Onların bu hâli dünya nimetleri şeklinde tecelli ederse
de, nimetler arasındaki lezzet ve nefaset farkı pek büyük olduğundan, dünya
nimetleri onlara sadece ismen uymuş olurlar. Cennetlikler abdest bozmamak,
burun atmamak gibi husûsatta da dünyadaki hallerinden ayrılırlar. Gerek bu
hadîsler, gerekse Kur’an-ı Kerîm'in âyetleri cennet nimetlerinin ebedî olup,
bitip tükenmeyeceğine delildirler.
Bu rivâyetlerdeki ikişer
zevceden murad; dünya kadınlarıdır. Hadîsdeki: «Sabah, akşam tesbîhde
bulunmak...» tâbirinden murad; o mikdar demektir. Zira az yukarda işaret
ettiğimiz gibi, cennette güneş doğması, güneş batması gibi şeyler yoktur.
Hadîsin «yülhemûne»
cümlesi «tülhemûne» şeklinde de rivayet olunmuştur. Bu takdirde mânâ şöyle
olur. Onlara tesbih ve tahmid, size nefes almak ilham edildiği gibi ilham
olunur.
Cü â': Geğirmek
demektir. Geğirmek, insan doyduğu vakit solukla beraber içinden çıkan sesdir.
Yalnız Cennetteki geğirmek dünyadaki gibi nahoş olmayacaktır. Burada şöyle bir
sual hatıra gelebilir.
Cennet teklif yeri
olmadığı halde, neden cennetliklere tesbih ve tahmidde bulunmaları ilham
olunacaktır?
Cevab: Buradaki tesbih,
nimet ve lezzet tesbihidir. Cennetlikler bunu mükellef oldukları için değil,
Allah Teâlâ'yı görmekle duyacakları lezzet ve mehabbetden dolayı yapacaklardır.